NTVMSNBC / Znet, 4 Ekim 2001
Michael Albert'in 6 sorusu ve Noam Chomsky'nin cevapları şöyle:
1) Geniş askeri birlik hareketi ve hükümetleri yok etmeye varan aşırı askeri retorik kullanıldı. Yine de birçok insana göre hatırı sayılır bir kısıtlama var. Tam olarak ne oldu? CHOMSKY: Saldırının sonrasındaki ilk günlerde, Bush yönetimi, eğer birçok masum insanın ölümüne yol açacak toplu bir saldırıyla cevap verirse, Ladin’in en şevkli dualarına cevap vermiş olacakları yönünde NATO liderleri, bölgedeki uzmanlar ve muhtemelen kendi istihbarat ajanları tarafından uyarıldı. ABD, Fransız Dışişleri Bakanı’nın adlandırdığı gibi, “şeytanca bir tuzağın” içine düşecekti.
11 Eylül saldırılarına karıştığına dair kayda değer bir kanıt sunmadan, eğer Ladin’i öldürecek olsalardı da bu durum gerçekleşebilirdi. Saldırılar karşısında üzüntü duyan Müslümanların büyük çoğunluğunun arasında bile, saldırılarla hiçbir ilişkisi hatta bilgisi bile olmadığını söyleyen ve “İslam’ın savaş durumunda bile katı bir şekilde yasakladığı bir davranış” olan “masum kadınların ve çocuklarının öldürülmesine karşı çıktığını” açıklayan (BBC, 29 Eylül) Bin Ladin’in şehit olarak algılanmasına yol açacaktır. Müslüman dünyasında dolaşan onbinlerce kasette ve röportajda, Usame bin Ladin’in sesi yankılanmaya devam edecektir. Masum Afganlar’ı -Taliban değil, ama terörize olmuş kurbanlarını- hedef alacak bir saldırı, fiilen, Bin Ladin’in ağına ve 20 yıl önce Ruslara karşı bir ‘Kutsal Savaş’a girmeleri için CIA’in kurduğu örgütlerden mezun olan ve bu arada 1981’de Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat’ın suikastinden, ‘Afganiler’in en coşkulu yaratıcılarından birinin öldürülmesine kadar, kendi programlarını da takip eden, genellikle Afganistan’da savaşmaları için dünyanın dört bir yanından çağrılmış radikal İslamcılar için tüyler ürpertici nedenlere yeni eklemeler için bir çağrı olacaktır. Bir süre sonra, mesaj, Bush yönetimine gitti ve -kendi bakış açılarına göre akıllıca bir tutumla- değişik bir yol izlemeyi seçtiler. Yine de, “kısıtlama” bana şüpheli bir kelime olarak gözüküyor. 16 Eylül’de New York Times, “Washington, Pakistan’dan, ayrıca, petrol ikmalinin kesilmesi,.. ve Afganistan’ın sivil halkına büyük ölçüde gıda ve diğer yardımları sağlayan kamyon konvoylarına son verilmesini talep etti” haberini duyurdu. Utanç verici bir şekilde, bu haber, Batı’da farkedilebilir bir tepki sağlamadı. Liderlerin ve elit yorumcuların desteklediklerini iddia ettikleri Batı uygarlığının doğasını hatırlatan acımasız bir işaret ve yüzyıllar boyunca silahların ve kırbaçların yanlış tarafında olanlarla birlikte kaybedilmemiş bir ders daha... Takip eden günlerde, bu istekler uygulamaya konuldu. 27 Eylül’de, aynı New York Times muhabiri, Pakistan yetkililerinin, “Bush yönetiminin isteği üzerine, ülkenin Afganistan’la olan 2 bin 240 kilometrelik sınırını sımsıkı kapama kararlarını, akın eden Afgan mültecilerin arasında Usame bin Ladin’in adamlarının saklanmadığından emin olamayacakları için merhamet gösteremeyeceklerini” söylediklerini duyurdu. Dünyanın önde gelen gazetesinin haberine göre, daha sonra, Washington yönetimi, açlık sınırında yaşayan Afganlar’ı hayatta tutan sınırlı miktardaki gıdayı da keserek Pakistan’ın kırım yapmasını talep etti. Hemen hemen tüm yardım kuruluşları Afganistan’dan çekildi ya da bomba tehdidi altında sınırdışı edildi. Washington’un Afganistan’ı bombalama ve zamanında ülkeyi mahveden, halkın Taliban’ın iktidara gelişini olumlu karşılamasıyla sonuçlanan gaddarlıkların -belki de- tekrarlanmasına neden olacak bir şekilde, Kuzey İttifakı’nı ağır silahlandırılmış bir askeri güce çevirme tehdidinin ardından büyük sayılarda ve sefil durumda insan dehşet içinde sınırlara yığıldı. Kapalı sınırlara ulaştıkları zaman, mülteciler, sesizce ölüme kıstırılıyorlar. Sadece bir damla, uzaktaki dağ geçitlerinden sızabilir. Şu ana kadar kaçı dayanamadı? Tahmin edemiyoruz; zaten azımız umursuyor. yardım kuruluşları dışında, tahmin etmek için bile çaba göstereni görmedim. Birkaç hafta içinde sert kış gelecek. Sınırların karşı tarafındaki kamplarda bazı gazeteciler ve yardım görevlileri var. Onların anlattıkları yeterince korkunç, ama biliyorlar ki, biliyoruz ki, onlar şanslı olanları, kaçabilenleri görüyorlar ve “en kötü Amerikalılar’ın bile harap olmuş ülkeleri için biraz acıma duymaları ve sessiz zalim soykırımda merhamet göstermeleri için” umutlarını koruyorlar. (Boston Globe, 27 Eylül). Belki de en uygun tasvir, harika ve yürekli Hintli yazar Arundhati Roy tarafından Bush yönetiminin Ebedi Adalet Operasyonu’na referans verilerek yapıldı: “Yeni yüzyılın ebedi adaletine tanık olun. Siviller, öldürülmeye beklerken, ölümüne açlık çekiyorlar” (Guardian, 29 Eylül). 2) Birleşmiş Milletler, Afganistan’da büyük bir açlık tehdidi olduğunu açıkladı. Eleştiriler üzerine ABD ve İngiltere, açlığı yenmek için gıda yardımı göndermekten bahsediyor. Acaba sadece görüntüyü kurtarmaktan mı bahsediyorlar? İnsani yardım konusundaki çabalarının kapsamı ve etkisi ne olacak? CHOMSKY: Birleşmiş Milletler, 7-8 milyon kişinin açlık tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu tahmin ediyor. New York Times’a göre de, yaklaşık 6 milyon Afgan, BM’nin gıda yardımıyla yaşıyor. Bir de Afganistan dışında mülteci kamplarında yaşayan 3.5 milyon Afgan var. Eğer Washington’daki insanların biraz düşünce kabiliyetleri varsa, kendilerini, kendilerinden gelen bombalama tehdidi ve sınırların kapatılması isteği nedeniyle mağdur olan insanların trajedisine son vermek isteyen kurtarıcılar gibi lanse ederler.
‘Uzmanlar ABD’ye, Afgan mültecilere de yardım ederek imajını geliştirmesini tavsiye ediyorlar’ (Christian Science Monitor, 28 Eylül). Halkla ilişkiler uzmanlarının tavsiyeleri olmadan da, yetkililer, sınırdan bir şekilde çıkmayı başaran mültecilere biraz yiyecek göndermeleri gerektiğini ve en azından ‘Afganistan içindeki terör gruplarının bulunması için’ ve ‘hayat kurtarmak için’ uçakla yiyecek dağıtımı hakkında konuşmaları gerektiğini anlayabilmeliler (Boston Globe, 27 Eylül, yiyecek dağıtımıyla insanların akıl ve yüreklerinin kazanılacağını söyleyen bir Pentagon yetkilisinden alıntı). Yardımın kapsamı konusuna gelince... Umarız çok büyük bir miktar olur, çünkü aksi takdirde bir kaç hafta içinde büyük bir trajediyle karşılaşacağız. Ama aynı zamanda unutmamalıyız ki, başından beri uçaklarla büyük miktarda gıda yardımı yapılmasına hiçbir engel yoktu. Eğer hükümet duyarlıysa, en azından ‘havadan gıda yardımı şovu’ yapacaktır. 3) Eğer suçu ispat edilirse, uluslararası mahkemeler Bin Ladin ve yandaşlarını tutuklayıp yargılamaya istekli olurlar. Sizce ABD niye böyle bir yol izlemiyor? Bunun nedeni, ABD’nin terör sayılabilecek eylemleri karşısında da aynı tavrın takınılması ihtimalinden kaçınma isteği mi? CHOMSKY: Pek çok ülke ABD’den Bin Ladin’in saldırılardan sorumlu olduğuna dair kanıt sunmasını istedi. Böyle bir kanıt sunulabilseydi, uluslararası bir çaba için büyük destek sağlanırdı. Bin Ladin ve yandaşlarını yakalamak için Birleşmiş Milletler çatısı altında çaba gösterilebilirdi. Fakat bu basit bir mesele değil. Usame Bin Ladin ve şebekesi 11 Eylül saldırılarının ardında olsalar bile güvenilir kanıt bulmak kolay olmayabilir. Bin Ladin’in şebekesini ve benzeri örgütleri 20 yıl boyunca büyütüp yetiştiren CIA’nın da gayet iyi bildiği gibi, bu örgütler dağınık organizasyon tarzını benimsemişler. Hiyerarşik bir yapıya sahip olmadıkları gibi, örgüt içi iletişim de yoğun değil. Üstelik saldırıları düzenleyenler kendilerini de öldürdüler. Ayrıca başka problemler de var. Roy’dan alıntı yapacak olursam, ‘Taliban’ın ABD’nin isteklerine olan tepkisi beklenmedik şekilde mantıklıydı: Kanıtları göster, Ladin’i teslim edelim. Bush ise, ‘bu isteğin görüşülemeyeceğini’ söyleyerek tepki gösterdi. Roy, kanıt isteğinin Washington için niye kabul edilemez olduğunu da açıklıyor: ‘Ya Hindistan da ABD’den Warren Anderson’un teslim edilmesini isterse? Anderson, 1984 yılında Bhopal’deki 16 bin kişinin ölümüne yol açan gaz kaçağının sorumlusuydu. Tüm gerekli kanıtlar mevcut. Ya Hindistan çıkıp buyrun kanıtlar, Warren Anderson’ı bize teslim edin lütfen derse?’ Böyle karşılaştırmalar, Batı düşüncesinin aşırı uçlarında büyük öfke yaratabilir, fakat sağduyulu bir Batılı için anlamı büyüktür. Ülke liderleri de bunu biliyor. Roy’un verdiği Warren Anderson örneği, verilebilecek örneklerin en hafifi. İran’ın Carter ve Reagen hükümetlerinde görev yapan üst düzey yetkililerin teslim edilmesini istediğini düşünün. Ya da Nikaragua’nın, bir zamanlar Honduras’taki devlet teröristlerinin işlediği katliamları göz ardı eden, üstelik katliamcıları destekleyen ABD temsilcisinin teslimini istediğini... (Ki o kişi şu anda ABD’nin BM nezdinde temsilciliğini yapıyor ve ‘teröre karşı savaş’a önderlik etmek üzere atandı.) Daha pek çok benzer örnek var. ABD, böyle isteklere, kanıt sunulsun ya da sunulmasın, cevap vermeyi düşünmezdi bile... Tüm uluslararası kuruluşlar tarafından ‘terör eylemleri’ olarak adlandırılan operasyonları yönlendiren kişinin bugün ‘teröre karşı savaş’ın önderliğine atandığı gerçeğinin sessizlik duvarı ardında kalması en iyisi. Jonathan Swift’in bile bu durum karşısında nutku tutulurdu. Uzmanların bugünkü duruma açık seçik bir kelime olan ‘suç’ yerine belirsiz bir ‘savaş’ kavramını yakıştırmış olmalarının nedeni de tüm bunlar olabilir. ‘İnsanlığa karşı suç’un tanımları bellidir. Suçlarla mücadelenin belirli yöntemleri vardır. Bu yöntemlerin uygulanması için kanıt sunmanız gerekir. Kanıt sunulduktan sonra sadece suçluların cezalandırılması prensibine uymanız gerekir. Açlıktan ölmek üzereyken yüzlerine kapanmış sınır kapılarında bekleyen masum insanların değil... 4)Terörle savaş ilk olarak Reagan tarafından Soğuk Savaş’ın yerine geçmesi için başlatıldı. Bu, halkı korkutmak ve bu şekilde, genel savaş harcamaları, gözetim ve yabancı kampanyalar gibi halkın çıkarlarına karşı olan programlara destek sağlamak için bir araçtı. Şimdi ise aynı yönde daha geniş ve daha agresif bir hareket görülüyor. Dünyada sivillere saldırılar düzenleyen en önemli kaynak olma sorunumuz, bu çabayı sürdürmemiz için engel mi yaratıyor? Bu çaba, aslında, bir savaş olmadan da devam ettirilebilir mi? CHOMSKY: Reagan yönetimi, 20 yıl önce göreve geldiğinde, en önemli amaçlarının, uygarlığı yok eden bir kanser olan uluslararası terörizmi tamamen yok etmek olduğunu açıklamıştı. Terör belasının üstesinden, inanılmaz geniş bir çerçevede, uluslararası bir terörist ağ kurarak geldiler. Bunun sonuçları da, Orta Amerika, Ortadoğu, Güney Asya ya da başka yerlerde biliniyor - ya da bilinmeli. Sivil halka oldukça fazla zarar veren ve hatta yaşamları tehdit eden programları uygulayabilmek için bahaneler öne sürdüler. Kurşunların atıldığı bir savaş mı başlattılar? Arkalarında bıraktıkları cesetlerin sayısı etkileyici, ama teknik olarak, savaş tarihinde televizyonların prime time’ına göre ayarlanmış ilk savaş suçu olan Libya’nın bombalanması gibi şeffaf ‘PR’ uygulamaları dışında genellikle silahlarını ateşlemediler. Libya’nın bombalanması olayı, operasyonun karmaşıklığı Avrupa kıtasındaki ülkelerin işbirliği yapmayı reddettiği düşünülürse, hiç de küçük bir numara değildi. İşkenceler, sakatlamalar, tecavüzler ve katliamlar, aracılar tarafından gerçekleştirilmişti. Terörist ülkelere kadar uzanan büyük ama bahsi edilemeyen terörizm unsuru bir kenara bırakıldığında bile, terörizm vebası çok gerçek, çok tehlikeli ve tam anlamıyla ürkütücü. Bize ve başkalarına karşı tehditleri artıracağa benzer davranış şekilleri var; daha önce tartıştığımız, daha sağlıklı ve daha onurlu yöntemlerin önemli örnekleri var. Bunlar en temel seçimler. 5) Eğer Taliban rejimi düşerse, ve Bin Ladin ya da ölümlerden sorumlu olduğu iddia edilen bir başkası yakalanır ya da öldürülürse, sonra ne olur? Afganistan’a ne olur? Diğer bölgelerde genel durum ne olur? CHOMSKY: En mantıklı yönetim planı; dünyayı ‘insanlıkdışı olaylara son verecek’ bir ‘yeni çağ’a taşıyan ‘ilke ve değerleri’ üstlenen asil liderlerin dualarına katılmaya çağrılan sıradan koronun tezahüratını artıracak insani hareketlerle desteklenmiş, süregiden bu sessiz soykırımı sürdürmek olacaktır.
Yeni yönetim aynı zamanda, belki şu an İran’daki Gülbeddin Hikmetyar gibi başka savaşçıları da ona düşman etmek için Kuzey İttifakı’nı geçerli bir güce çevirmeye de çalışabilir. Büyük ihtimalle Afganistan’daki görevler için, muhtemelen Bin Ladin’in dualarına cevap vermemek için çapı küçültülmüş bir seçici bombalama yapmak amacıyla, İngiliz ve ABD komandolarını kullanacaklardır. Bir ABD harekatı, 1980’li yıllarda başarısız olan Rus istilasıyla karşılaştırılmamalı. Ruslar’ın karşısında, CIA ve yandaşları tarafından eğitilmiş, ağır silahlarla donatılmış, yaklaşık 100 bin kişilik örgütlü ve eğitimli bir ordu vardı. ABD ise, 20 yıl süren vahşet tarafından sanal olarak yok edilmiş bir ülkenin, başlarına gelenler konusunda hiç bir şekilde sorumluluk hissetmeyeceğimiz ayaktakımı denilebilecek gücünü bulacak karşısında. Taliban güçleri, şu halleriyle, kısa zamanda çökebilir. Ve Afganistan’da yaşayan halkın, Taliban yönetimi devralmadan önce ülkeyi parçalara ayıran cinayet gruplarıyla açıkça bağlantılı olmadığı takdirde, istilacı güçleri iyi karşılaması da beklenebilir. Bu noktada, pek çok insan, Cengiz Han’ı selamlayacak gibi görünüyor. Sonra ne olacak? Diğer ülkelerde yaşayan Afganlar ve görünüşe göre, ülke içinde Taliban Yönetimi’ne dahil olmayanlar, bir çeşit geçiş hükümeti kurması için Birleşmiş Milletler Güçleri’nin yardımını istiyor. Harabeden gözle görülür bir şey yaratmayı amaçlayan bu süreç, eğer Birleşmiş Milletler ve Sivil Toplum Örgütleri gibi bağımsız güçlerden de önemli yeniden yapılanma desteği alınabilirse başarıya ulaşabilir. Bu kadarı, bu fakir ülkeyi terör, çaresizlik, cesetler ve sakat kalan kurbanlar ülkesine çevirenlerin minimum sorumluluğu olmalı. Bu olabilir, ama zengin ve güçlü toplumların önemli ve yaygın desteğiyle. Şu an için bu sorumluluk, böyle bir ‘ulus kurma’ seçeneğiyle ya da daha onurlu bir biçimde dışarıdan ulus oluşturulmasına destek verme seçeneğiyle ilgilenmeyeceğini belirten Bush yönetimi tarafından göz ardı edilmiş durumda. Fakat yine de bu ahlaklı seçeneğin şu an düşünülmemesi, taşa kazınmış bir buyruk değil. Diğer bölgelerde olanlar, iç etkenlere, dış aktörlerin (başta ABD olmak üzere) uyguladığı politikalara ve Afganistan’daki meselelerin gelişimine bağlı. Bundan sonrası için, kısa yorumlarda anlatılamayacak kadar fazla olasılık var. 6) Bu dönemde adalet konusunda endişeleri olan sosyal aktivistlerin önceliği ve rolünün ne olması gerektiğini düşünüyorsunuz? Bazılarının iddia ettiği gibi, eleştirilerimizi sınırlamalı mıyız, yoksa sadece, bu krizde önemli bir pozitif etkimizin olabileceğinden değil, aynı zamanda halkın büyük bölümünün tartışma ve keşiflere her zamankinden çok daha açık olduğu için, yeni ve artan çabaların zamanı olduğunu mu düşünmeliyiz? Bu, sosyal aktivistlerin ne yapmaya çalıştıklarına bağlı. Eğer amaçları, şiddet çarkını yükseltmek ve 11 Eylül’dekilere benzer gaddarlıkları - ve maalesef, dünyanın büyük kısmının alışkın olduğu çok daha kötülerini- artırmaksa, kesinlikle inceleme ve eleştirilerini sınırlamalı, düşünmeyi reddetmeli ve uğraştıkları çok ciddi konularla ilgilenmeyi kesmeliler. Eğer, buradaki nüfusa ve dünyadaki insanların geneline zarar verecek ve hatta insan yaşamını tehdit edebilecek planları uygulamayı amaçlayan, politik ve ekonomik sistemin en gerici ögelerine yardım etmek istiyorlarsa da aynı öneri geçerli. Diğer yandan, sosyal aktivistlerin amacı başka gaddar saldırıları engellemek, özgürlük, insan hakları ve demokrasi umutlarını artırmak ise, ters yönü seçmeliler. Çabalarını, bu ve bu gibi diğer suçların ardında yatan faktörler üzerinde yoğunlaştırmalı ve kendilerini daha da büyük bir enerjiyle haklı hedeflerine adamalılar. Fırsat kesinlikle var. Tüyler ürpertici saldırıların şoku, elit kesimleri bile, bundan kısa süre öncesine kadar hayal etmesi bile zor olan bir düşünme tarzına sevketti ve halkın genelinde bu daha da çok hissediliyor. Tabii ki, sessizce boyun eğmeyi talep edecekler de olacaktır. Bunu aşırı sağcılardan bekliyoruz, ve biraz tarih bilgisi olan herkes, bunu bazı sol düşünceli aydınlardan da, hatta belki de daha öldürücü bir şekilde bekleyebilir. Ancak, histerik, abartılı konuşmalardan ve yalanlardan yılmamak, doğruluk ve dürüstlüğe olabildiğince yakın kalmak ve birinin yaptığı ya da yapamadığı birşeyin insani sonuçlarını düşünmek çok önemli. Bunların hepsi, herkesin bildiği gerçekler; fakat bunları aklımızda tutmakta fayda var. Herkesçe bilinen açık gerçeklerin ötesinde, soruşturma ve hareket için spesifik sorulara dönmeliyiz.
Metnin Orijinali: http://www.zmag.org/albintchom.htm